Matrix'te mi yaşıyoruz?

Bazı bilim insanları insanlığın, Dünya’nın ve evrendeki her şeyin devasa bir “holografik projeksiyonun” parçası olduğunu iddia ediyor.

Birmingham Üniversitesi’nden teorik fizikçi Profesör Marika Taylor’a göre, evren aslında iki boyutlu. Ancak düz bir ekranda izlenen 3D bir filmde olduğu gibi, o 2D yüzeydeki görüntüler derinlik hissi veriyor çünkü nasıl yansıtıldıklarına bağlı olarak üç boyutlu görünüyorlar. Yani etrafımızdaki dünyayı karmaşık, üç boyutlu bir yapı olarak görsek de Profesör Taylor, bunun yalnızca bir illüzyon olduğu görüşünde. Bu durum hayatlarımızın ya da evrenin daha az “gerçek” olduğu anlamına gelmiyor; sadece evrenin düşündüğümüzden çok daha tuhaf olabileceğini gösteriyor.

HOLOGRAFİK EVREN TEORİSİ NEDİR?

Evrenin bir hologram olduğu fikri, akıllara bilimkurgu filmlerini getirse de, fizikçilerin kastettiği hologram, iki boyutlu bir yüzeye sahip olan ancak üç boyutluymuş gibi görünen bir yapıya sahip. Daily Mail’e konuşan Profesör Taylor ve aynı fikirdeki diğer bilim insanları, evrenin tamamının iki boyutlu bir yüzey, ama üç boyutluymuş gibi görünen bir yapıya sahip olduğunu düşünüyor. Teoriye göre, katı bir kütle yerine daha çok işi boş bir küre gibi düşünülmesi gereken evrende Güneş sistemleri ve galaksiler, bu kürenin içindeki 3 boyutlu boşlukta bulunuyor, ama evrenin yüzey yapısı yalnızca iki boyuttan oluşuyor. “Holografik ilkeye” göre, gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini açıklamak için yalnızca bu iki boyutlu yüzeyde olup bitenleri bilmek yeterli. Profesör Taylor, görüşlerini şu ifadelerle savunuyor: “Bunu görselleştirmek çok zor. Ancak bir atomun içinde ne olduğunu hayal etmek de zor. 20. yüzyılın başlarında, atomların kuantum kurallarına uyduğunu öğrendik. Bu da günlük gerçekliğimizden oldukça farklıydı. Holografi bizi daha da uç bir dünyaya götürüyor: Sadece kuvvetler kuantum doğalı değil, boyut sayısı da algıladığımız gerçeklikten farklı.”

BU, EVRENİN GERÇEK OLMADIĞI ANLAMINA MI GELİYOR?

Holografik teoriyle ilgili en büyük yanlış anlamalardan biri, evrenin gerçek olmadığı ya da bir simülasyon olduğu düşüncesi. Günlük yaşamımızdaki hologramlar genellikle biri tarafından yansıtılır ve isteğe bağlı olarak açılıp kapatılabilir, ancak bilim insanlarının kastettiği şey bu değil.  Profesör Taylor, bunu “Matrix filmleri düşündürücü ama holografiyi tam anlamıyla yansıtmıyor” ifadeleriyle açıklarken, ABD Enerji Bakanlığı’na bağlı Fermilab laboratuvarı da, evrenin bir ‘simülasyon’ olduğu düşüncesinin yanıltıcı olduğunu belirtiyor: “Evrenimizin üç boyutlu gibi görünmesinin iki boyutlu bir temel düzeyde kodlandığı anlamına gelmesi, bu yansımayı yapan bir varlık olduğu anlamına gelmez.” Yani, eğer evren gerçekten holografikse bile, Matrix’teki gibi bir simülasyonun varlığı kastedilmiyor. Bilim insanlarına göre yerçekimi ve üçüncü boyut, ‘ortaya çıkan’ özellikler. Southampton Üniversitesi’nden matematiksel fizikçi Profesör Kostas Skenderis, bu tezi sıcaklığa benzetiyor: “Sıcaklık gibi düşünün. Her bir atomun sıcaklığı yoktur; yalnızca konumu ve hızı vardır. Ancak yeterli sayıda atom bir araya geldiğinde ve etkileşime girdiğinde, sıcaklık dediğimiz özellik ortaya çıkar. Sıcaklık, temel parçacıkların doğasında yoktur. Ama topluca ortaya çıkan bir özelliktir. Bu, sıcaklığı daha az gerçek yapmaz; aksine açıklar.” Bu teze göre, yerçekimi ve üçüncü boyut da, 2D evrenin parçalarının belirli şekillerde etkileşimi sonucu ortaya çıkıyor.

BİLİM İNSANLARI NEDEN EVRENİN HOLOGRAM OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR?

Bu sorunun cevabı, Stephen Hawking’in ortaya attığı “bilgi paradoksuna” dayanıyor. Bu paradoks, kara deliklerin fiziğin temel yasalarından birini ihlal ettiğini öne sürüyor. Fiziğin bir yasasına göre madde yoktan var edilemez veya yok edilemez. Benzer şekilde, kuantum fiziğinde de bilgi yoktan var edilemez ya da tamamen yok edilemez. Bilgi paradoksuna göre, parçalarına ayrılan bir not, parçaları bir araya getirildiğinde yeniden okunabilirken, kara deliğe atılan bir nota bir daha ulaşılamaz.  Bilim insanları 1970’lerin sonlarında bu sorunu aşmanın yolunun kara deliklere iki boyutlu olarak bakmak olduğunu fark ettiler. Bu görüşe göre, not kara deliğe atıldığında bilgi yok edilmez, kara deliğin iki boyutlu sınırına “yayılır”. Bu, bilgi paradoksunu keşfeden Stephen Hawking’in de hayatının son yıllarında benimsediği görüştü. Dünyaya iki boyutlu bakmanın bazı durumlarda fiziği anlamayı kolaylaştırdığını savunan bilim insanları, bu perspektifin özellikle Büyük Patlama’nın ilk saniyeleri veya kara deliklerin içi gibi yerçekiminin çok güçlü olduğu anlarda çok işe yarayacağı görüşünde. Profesör Skenderis, söz konusu perspektifi “Kara delik fiziği bize 3D evreni açıklamak için yalnızca 2D bilgiye ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor” ifadeleriyle açıklıyor. 

BU TEORİNİN KANITI VAR MI?

Profesör Taylor, bu teoriye dair henüz “kesin kanıt” bulunamadığını söylese de, bilim insanları teori üzerinde çalışmaya devam ediyor.  Bunun için en iyi yerin ise, evrenin en erken anlarının izlerini taşıyan Kozmik Mikrodalga Arka Plan (CMB) radyasyonu olduğu belirtiliyor.  Chicago Üniversitesi’nden astrofizikçi ve Fermilab Parçacık Astrofiziği Merkezi direktörü Profesör Craig Hogan, bu radyasyonun “holografik gürültü” taşıması gerektiğini görüşünde. “CMB ve büyük ölçekli tüm yapılar, kuantum-yerçekimsel gürültüden doğmuş olmalı” diyen Hogan, “Eğer evren holografikse, CMB deseninde bunun izlerini görmeliyiz. Evrenin yaratılış sürecinin bir yansımasını taşır” ifadelerini kullanıyor.  Profesör Hogan ayrıca, CMB’nin gökyüzünde “şaşırtıcı simetriler” gösterdiğini ve bunların holografik evrende beklenek işaretler olduğu görüşünde. Skenderis ise, verileri “Holografik modellerin öngörülerini, CMB’nin gözlemlenen özellikleriyle test ettik ve mükemmel bir uyum bulduk. Bu, bugüne kadar holografiye dair tek doğrudan gözlemsel test” diyor.

Door Haluk