Dünyanın en pahalı kentlerinden Londra’da kiralar ve yaşam maliyetlerine para yetiştirmekte zorlananların tercihi olan kanal botları, hem ucuza bir yaşam imkanı sunuyor hem de 2 haftada bir yer değiştirme zorunluluğuyla Londra kanallarında göçebe deneyimi yaşatıyor.

LİSANS ZORUNLULUĞU VAR
Nehir ve Kanal Kurumu (CRT) tarafından belirlenen şartlara göre kent içindeki kilometrelerce uzunluğundaki kanallarda bağlı botlarda yaşayanlar, bu yaşamı sürdürebilmek için 2 farklı lisanstan birine sahip olmak zorunda.
Bunlardan ilki, botları marina ve limanlarda sürekli olarak tutmaya izin veren Kalıcı Lisans, diğeri ise bot sahiplerinin iki haftada bir yer değiştirmesini zorunlu tutan Geçici Lisans.
Ucuz olduğu için bot sahiplerinin büyük çoğunluğu Geçici Lisans tercih ederken buna sahip olanlara Sürekli seyrüseferdekiler adı veriliyor.

Eğer botun Kalıcı Lisansı varsa bu harcama 800 sterlini (Yaklaşık 40 bin lira) bulurken, botun kiralık olması halinde buna bir de farklı aralıklarda kira ücreti ekleniyor.
Narrowboat’ta kirası, sahip oldukları oda sayıları kıyaslandığında karadaki bir evden 500 ila 600 sterlin arasında daha ucuza geliyor. Ev kiralarının yüksek olduğu bölgelerdeki kanallarda bulunan botlarda tasarruf miktarı, daha da yüksek oluyor.
ŞEHRİ DOĞU’DAN BATI’YA KAT EDİYOR
Londra’da kanallar şehrin özellikle tarihi ve turistik bölgelerinden geçiyor. Kenti kanallar ağıyla kuzeye bağlayan Grand Union Kanalı ile şehri neredeyse doğudan batıya kat eden Regent’s Kanalı, kentin hareketli noktalarının da içinden geçiyor.
Bunlar arasında Notting Hill, Little Venice, Camden, Hackney ve Angel gibi yerler bulunuyor. Yaklaşık 4 bin botun konut işlevi gördüğü Londra’da 10 bin kişinin botlarda yaşadığı tahmin ediliyor.

Kanalda yaşamanın avantaj ve dezavantajlarını sıralayan Paul, “Yaşam maliyetleri Londra’da çok yüksek. En büyük avantajı, Londra’nın merkezinde olmayan fiyatlara Londra’nın merkezinde yaşayabilmek.” diye konuştu.
EN BÜYÜK DEZAVANTAJI, BAKIM VE ONARIM
Özellikle havaların güzel olduğu dönemlerde, genellikle çevresinde parklar bulunan kanallarda yaşamanın zevkli olduğunu anlatan Paul, “En büyük dezavantajı, suyun içinde durdukça sürekli daha kötüye giden botun bakımı ve onarımı” dedi.
Güneş enerjisiyle kendi elektriğini üreten ve kompost tuvaletle kanalı kirletmeyen botla her 2 haftada bir yer değiştirdiğini söyleyen Paul, kanalların eskisine göre daha canlı ve kalabalık olduğunu ifade etti.

Bu şekilde kanal kültürünün değişeceğini de savunan Paul, kurallara uymayan bazı bot sahipleri yüzünden Nehir ve Kanal Kurumu ile anlaşmanın güçleştiğini kaydetti.

Bunlara örnek olarak bulaşık ve çamaşır makinesinin olmamasını, televizyonun ise küçük olmasını gösteren Hocknell, “Buna alışıyorsunuz. Oturduğunuz yerden her şeye ulaşabilirsiniz. Hiçbir şey ulaşılmaz değil” diye konuştu.
”KIŞIN ÇOK SOĞUK OLUYOR”
Nehir ve Kanal Kurumu’nun son zammına rağmen kanallarda yaşamanın hala çok ucuz olduğunu kaydeden Hocknell, “Bu çok gizli bir yaşam stili. Birçok insan benim yapamayacağımı düşündü. Aslında boşanmasam burada yaşamazdım. Yarı zamanlı olarak burada yaşıyorum. Kışın çok soğuk oluyor” dedi.

Alanın küçüklüğü nedeniyle her şeyin bir düzen içinde yapılması gerektiğini vurgulayan Melina, “Londra’ya 1,5 yıl önce taşındık. Botta yaşamaya bir şans vermek istedik. Ana motivasyonumuz ise Londra’daki fiyatlardı. Ayrıca farklı bir yaşam şeklini de deneyimlemek istiyorduk.” ifadelerini kullandı.
Kanallarda yaşayanların çok cana yakın bir topluluk olduğunu anlatan Melina, kentin en batısındaki Heathrow Havalimanından başladıkları kanal yolculuğunun yaklaşık 40 kilometre uzaklıktaki Hackney’de devam ettiğini söyledi.
Melina, en çok Paddington ve Little Venice bölgelerindeki kanallarda yaşamaktan zevk aldığını belirtirken botlarda yaşamanın Londra’yı farklı şekilde gezmenin de bir yolu olduğunu ifade etti.