Meksika lideri Sheinbaum’un sokak ortasında tacize uğraması, erkek şiddetinin evrenselliğini ortaya koyarken, kadınların varoluş savaşını da yeniden dünyaya duyurdu.
Meksika tarihinin ilk kadın Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, geçen hafta destekçilerine hitap ederken sokak ortasında tacize uğradı.
Sosyal medyada paylaşılan videolarda, orta yaşlı bir adamın Sheinbaum’un omzuna kolunu attığı, göğsüne dokunduğu ve onu öpmeye çalıştığı görülüyor. Sheinbaum ise adamın ellerini itiyor ve ardından bir personeli araya giriyor.
Devlet başkanı, olayın ardından tacizci adam hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Çünkü bunun, tüm kadınlara yönelik bir saldırı olduğunu söyledi ve ülke genelindeki cinsel taciz karşıtı yasaları gözden geçireceğini açıkladı. “Bunu bir devlet başkanı olarak değil, bir kadın olarak ve Meksikalı kadınlar adına söylüyorum” dedi.
Kadın hakları savunucularına göre bu olay, Meksika’da bu tür davranışların ne kadar “normalleştirildiğini” bir kez daha gösteriyor. Aktivistler, bunun Başkan Sheinbaum için erkek şiddetine karşı güçlü bir mesaj verme fırsatı olduğunu söylüyor. Feminist kolektif Las Libres (Özgür Kadınlar)’dan Veronica Cruz, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Kadınlar her gün bu taciz ve korkutma durumunu yaşıyor. Bunun cumhurbaşkanına bile yapılabiliyor olması, sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor” dedi.
VERİLER NE SÖYLÜYOR?
Devlet başkanının yaşadığı olay, aslında Meksika’nın her köşesinde her yaştan kadının her gün karşılaştığı bir durumun yansıması. Ulusal İstatistik ve Coğrafya Enstitüsü (INEGI) verilerine göre, Meksikalı kadınların yüzde 45’i sokakta tacize uğradığını belirtiyor.
Uzmanlar ve uluslararası kuruluşlar, sokak tacizine maruz kalan kadınların genellikle saldırının yarattığı travmaya karşı fiziksel ve duygusal tepkiler (kafa karışıklığı, kaygı, suçluluk, utanç, stres belirtileri) geliştirdiğini belirtiyor.
Ulusal İstatistik ve Coğrafya Enstitüsü’nün 2021 raporuna göre, 15 yaş ve üzerindeki Meksikalı kadınların yüzde 70,1’i hayatlarının bir döneminde en az bir kez şiddet türüne (cinsel, psikolojik, ekonomik veya fiziksel) maruz kaldı.
Veri platformu Statista’ya göre, 2024 yılında cinsiyetlerinden dolayı 797 kadın öldürüldü.
2023 yılında BM Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu (ECLAC), Meksika’da her 100 bin kadın başına 1,3 kadın cinayeti olduğunu bildirdi. Bu da 852 kadının öldürülmesi, yani günde iki kadından fazlasının öldürülmesi anlamına geliyor.
HANGİSİ SUÇ, HANGİSİ DEĞİL?
Kadın cinayeti, Meksika’nın tüm eyaletlerinde ve Meksiko Şehri’nde suç olarak kabul edilirken, cinsel taciz tüm eyaletlerde suç sayılmıyor.
Federal Ceza Kanunu’na göre cinsel taciz, “şehvet amaçlı olarak, bir kişiyi tekrarlayan biçimde rahatsız eden kişinin eylemi” şeklinde tanımlanıyor. Ancak Meksika’daki 32 federal birimden yalnızca 16’sında cinsel taciz suç sayılıyor.
LATİN AMERİKA’DA EŞİTLİK MÜCADELESİ
Latin Amerika, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda giderek daha ilerici bir görünüme sahip olmaya çalışıyor. Son yirmi yılda bölge, dünyanın en iddialı toplumsal cinsiyet eşitliği yasalarından bazılarını uygulamaya koydu.
Meksika, Kosta Rika ve Arjantin gibi ülkeler, siyasi parti listelerinde ve kamu görevlerinde kadın-erkek eşit temsilini zorunlu kılan kapsamlı yasal reformlar yaptı.
Sonuç olarak, Latin Amerika sürekli olarak ulusal meclislerde kadın oranı en yüksek bölgelerden biri konumunda. Bölge, ayrıca bir dizi kadın devlet başkanı da yetiştirdi. Sheinbaum’a ek olarak, Şili’de Michelle Bachelet, Arjantin’de Cristina Fernandez de Kirchner, Brezilya’da Dilma Rousseff gibi isimler görev yaptı.
Ancak bu temsil artışı, çoğu zaman sert bir kadın düşmanı tepkiyi de beraberinde getirdi. Kadınların güç sahibi pozisyonlarda yer alması, siyaseti şekillendiren ataerkil normları yıkmadı; tam tersine, bu normların ne kadar dirençli olduğunu gözler önüne serdi.
SEMBOLİK BİR TAHAKKÜM GÖSTERİSİ
Feminist araştırmacılar bu olguyu “toplumsal cinsiyet temelli politik şiddet” olarak tanımlıyor.
Bu şiddet sadece fiziksel saldırılarla sınırlı değil; karalama kampanyaları, cinselleştirilmiş karikatürler, dijital taciz, hem kadın siyasetçileri hem de ailelerini hedef alan tehditler şeklinde de kendini gösteriyor. Burada kadın düşmanlığı, yalnızca kültürel bir kalıntı değil; aynı zamanda kadınları hizaya sokmak için kullanılan bir siyasi araç olarak işliyor.
Sheinbaum’un yaşadığı olay, aynı zamanda kadınların güç sahibi olmasına karşı sembolik bir tahakküm gösterisiydi. Ekvador, Arjantin ve Şili başkentlerinde yapılan araştırmalar, sokakta kadınlara yönelik tacizin bölgedeki günlük yaşamın yaygın bir parçası olduğunu gösteriyor.
BİLDİĞİMİZ DİĞER ÖRNEKLER
Brezilya’nın eski devlet başkanı Dilma Rousseff, 2011–2016 yılları arasında görevdeyken ve sonrasında sürekli cinsiyetçi hakaretlere maruz kaldı.
Bolivya’da kadın siyasetçiler psikolojik, ekonomik ve sembolik saldırılara uğradılar; bunların en uç örneklerinden biri, 2012’de hâlâ çözülememiş olan belediye meclis üyesi Juana Quispe’nin cinayeti.
ATAERKİNİN KIRILGANLIĞINI AÇIĞA ÇIKARDI
Birçok durumda, kadınların görünürlüğü arttıkça düşmanlık da arttı. Kadınların kamusal alandaki varlığı, yerleşik ataerkil yapının ne kadar kırılgan olduğunu açığa çıkardı. Bu bağlamda kadın düşmanlığı, bir tehdit algısına verilen tepki hâline geldi. Sonuç olarak erkek otoritesi, yeniden hâkimiyet kurma girişimi olarak kendini var etmeye çalışıyor.