
Gazze’de iki yıl boyunca savaşın yıkımını belgeleyen Associated Press foto muhabiri Fatıma Şubeyr, yaşadıklarını ve objektifine yansıyan acıyı anlattı.

Şubeyr, “Yeni anlaşmayla savaş bitebilir ama sevdiğimiz yüzler, sesler, günler artık yok” diyerek tanıklığının insani boyutunu paylaştı.Çektiği her fotoğrafın hikayesini aktardı.

Şubeyr, “Gazze’nin her tarafından fırlatılan roketlerdi” dedi.
O gece, meslektaşlarıyla birlikte Gazze kentindeki AP büro binasının çatısında İsrail’in karşılığını beklediler.
Sabah 3 veya 4 civarında hava saldırıları başladı ve aynı anda birkaç yer vuruldu. Şubeyr, İsrail’in misilleme operasyonunun ilk anlarını, “Binanın her tarafına koşturup fotoğraf çektik” sözleriyle anlattı.
Şubeyr, “O çatıda pek çok gazeteci meslektaşım da vardı. Çoğu o zamandan beri öldürüldü” diye ekledi.

Şubeyr, “İnsanlar saatlerce enkaz altında mahsur kaldı” dedi.
O zamana kadar ailesini güneye taşıyan Şubeyr, Han Yunus’taki bir hastaneden çalışıyor ve her gün kurtarma ekipleriyle birlikte saldırı bölgelerine gidiyordu.
Muhabir, “Her gün güne kanla uyanıyordum. Kahvaltımı morgda, cesetlerin yanında yapıyordum” diye ekledi.
Aralıksız süren hava saldırıları dinlenmeye pek fırsat tanımıyordu. Şubeyr, “Arabamda birkaç saat uyuyordum. Ama bu gerçek bir uyku değildi” diye paylaştı.
Ailesini nadiren gören Şubeyr, yakınlarda saldırılar olduğunda bile onları aramayı tercih etmediğini söyledi:
“Kulak verirseniz çığlıkları işitebilirsiniz… Hastaneye gelip gelmediklerini görmek için beklemek daha iyiydi. Telefonun çalması kötü haber demek. Çatışma esnasında telefonun çalmasından nefret ediyorum.”

Şubeyr, “Çok korkmuş görünüyordu. Zaman geçtikçe bu normalleşti. Her saldırıda çok sayıda çocuk hedef oluyordu… Çocuklar, beynin algılamakta bile zorlanacağı şeyleri anlatıyordu” dedi.
Şubeyr, bir hastane morgunda defnedilmek üzere insan kalıntıları toplayan bir erkek çocuğunu hatırladığını söyledi ve “Yerden ceset parçaları toplayan bir çocuğun hatırlayacağı şey ne olabilir?” diye sordu.

On yıldan uzun süredir çocuklarından ayrı olan anne, oğlu Muhammed’i Şubeyr’in fotoğrafında tanımıştı.
En-Nazzal, Şubeyr’e yazdığı mesajda, “Objektifiniz bir annenin kalbinin durmasını engelledi” ifadelerini kullandı.
O anı değerlendiren Şubeyr, bunun kendisine foto muhabirliğinin gücünü daha derinden anlama fırsatı verdiğini söyledi: “İşimiz önemli. Uzaktaki birinin bile hayatını etkileyebilir.”

Şubeyr, “Nefes alıyordu. Donup kalmıştım, aklıma küçük kız kardeşim geldi” dedi.
Doktorlar umut olmadığını söylediğinde Şubeyr’in kendini kaybettiğini belirtti:
“Sonunda Maya nefes almayı bıraktı. Çadırımıza geri koştum. Ve kustum. Asla ağlamadım. Sanki gözyaşlarım gözlerimin içinde donmuş gibi. Her zaman güçlü kalmam gerektiğini hissediyordum.”

Dayanılmaz koşullara rağmen fotoğraf çekmeye devam ettiğini belirten Şubeyr, “Her ceset aynıydı, isimsizdi. Fakat hepsinin birer hayatı vardı. Hiç sonlarının böyle olacağını hayal etmemişlerdi; isimsiz, evlerinden uzakta, bir dizi yabancının arasında gömülmek…” diye konuştu.

Şubeyr, “Hastane sakindi. Bir anda kaos ortamı oluştu” ifadesini kullandı.
“Fotoğraf çekmeye başladım. Bütün bu süre boyunca dönüp babama baktım” diyen Şubeyr, babasını en büyük destekçisi olarak tanımladı:
“Gazze’de kadın gazeteci olmak zor. Ama kariyerim boyunca babamın sözleri hep aklımdaydı: ‘Sen benim kızımsın.'”
Ertesi sabah babası hayatını kaybetti.

Duygularına yenik düşen Şubeyr’i, meslektaşı ve arkadaşı fotoğrafçı Meryem Dagga sakinleştirdi ve ona, “Endişelenme. Seni anlıyorum. Ben de bunu daha önce hissettim” telkinini verdi.
Dagga, 17 ay sonra bir hastaneye düzenlenen saldırıda hayatını kaybetti.
Şubeyr, “Bana güç verdiği o günden beri yaptığım tüm işler Meryem sayesinde. Belki savaş sonsuza dek sürecek ama ben güçlü kalacağım” diye konuştu.

Kendisinin de Gazze kentindeki aile evinin yıkıldığını hatırlatan Şubeyr, “Bir çorba, bir de domates ve salatalıktan oluşan bir salata yapmışlardı. Sessizdiler. Hepimiz sessizdik” diye anlattı.
“Şimdi Gazze’nin dışındayım. Keşke hala orada olsaydım” diyen Şubeyr, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yeni anlaşmayla savaş bitebilir. Ama sevdiğimiz yüzler, sesler, günler artık yok ve yasla, anılarla mücadele daha yeni başladı.”