Bill Gates: “Başarımı otizme borçlu olabilirim”

Bill Gates:

Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre dünyanın en zengin 8. kişisi olan Bill Gates, günümüzde çocuk olsaydı muhtemelen otizm tanısı alacağını söyledi.

Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates, Wall Street Journal’a verdiği röportajda, günümüzde çocuk olsaydı büyük ihtimalle otizm tanısı alabileceğini söyledi. 69 yaşındaki teknoloji milyarderi, 4 Şubat’ta yayımlanacak otobiyografisi Kaynak Kodu’nda, otizmle ilgili kişisel deneyimlerini paylaştı. Gates, geçmişte otizmin tanımının çok daha dar olduğunu belirterek, “Asperger ve spektrum gibi kavramlar çok yeni. Eskiden otizmin tanımı açıkça belirlenmişti, ancak zamanla bazı özelliklerin bana uyduğunu fark ettim” dedi. Çocukluğunda gözlemlediği otizm semptomlarının başarılı olmasına katkı sağladığını düşündüğünü ifade eden Gates, “Standart davranışlar sergilemediğim için, matematik ve bilim gibi alanlara derinlemesine yoğunlaşabildim ve programlama deneyimlerim de bana güç verdi” dedi.

“AİLEM ÇOK DESTEK OLDU” Ailesinin, özellikle ebeveynleri Bill Sr. ve Mary Maxwell’in kendisine yönelik endişelerine de değinen Gates, “Ebeveynlerim uyum sağlama konusunda endişeliydi. Beni bir terapiste gönderdiler ve enerjimi nasıl yönlendireceğimi düşündüm. Ayrıca beni çok iyi bir okula gönderdiler. Bu destek çok faydalı oldu” ifadelerini kullandı. Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre Gates’in net serveti 166 milyar dolar. Geçen yıl verdiği bir röportajda, “Kendi harcayabileceğimden çok daha fazla param var” diyerek kaybetmekten korkmadığını belirtmişti. Gates, yılda 9 milyar doları farklı projelere yatıracağını ve hayır kurumlarına bağışlayacağını, 20 yıl içinde tüm servetini dağıtmayı planladığını söylemişti. ABD genelinde otizm teşhisi oranları son yıllarda önemli bir artış gösterdi ve 2011 ile 2022 yılları arasında bu oran üç katına çıktı. Bugün her 36 çocuktan biri otizm tanısı alırken, 2000 yılında bu oran 150’de bir olarak kaydediliyordu. Otizm spektrum bozukluğunun belirlenmesinde kan testi veya beyin MR’ı bulunmazken, teşhis genellikle ebeveynlerin gözlemleri ve akıl sağlığı uzmanlarının değerlendirmeleriyle yapılıyor.

Tırnağından beynine kadar yayıldı: 38 yaşındaki kadının hayatını alt üst eden hastalık

Tırnağından beynine kadar yayıldı: 38 yaşındaki kadının hayatını alt üst eden hastalık

İngiltere’de yaşayan 38 yaşındaki Kelly Heather, 2017 yılında tırnağında fark ettiği ufak bir değişikliğin hayatını nasıl alt üst ettiğini anlattı. İlk başta, tırnağının ortasında gördüğü silik, koyu bir çizgi nedeniyle endişelenen Heather, aile hekimine başvurdu. Bir dizi testin ardından, bu değişikliğin kötü huylu olmadığının tespit edilmesi üzerine rahatladı. Ancak, üç ay sonra çizgi daha da koyulaşıp kalınlaştı ve Heather, cilt uzmanına yönlendirildi.

Biyopsi sonucu, Heather’a melanom, yani cilt kanserinin en ölümcül türü teşhisi kondu. Bu kanser türü tırnak altındaki hücrelerde başladığında “subungual melanom” olarak adlandırılıyor ve genellikle iyileşmeyen veya büyüyen çizgiler ve morluklarla kendini gösteriyor.
Dailymail’in haberine göre; Heather’ın tırnak yatağı çıkarıldı, ancak altı ay sonra parmağında kanserin geri döndüğünü gösteren siğile benzer bir oluşum belirdi.
Mart 2020’de yapılan ikinci bir ameliyatla parmağının kısmi olarak kesilmesi gerekti ve Heather’a hastalığının yayılma riski düşük olduğu söylendi.
Ancak, iki yıl sonra, Ağustos 2022’de koltuk altında bir kitle fark etti. Testler, kanserin koltuk altındaki lenf bezlerine yayıldığını doğruladı. Daha sonra büyük bir operasyonla 20 lenf bezi çıkarıldı.
Bir yıllık immünoterapinin ardından, Heather’ın taramaları temiz çıktı ve hastalık tekrar başarıyla ortadan kaldırıldı.
Nisan 2024’te ikinci bir yıl immünoterapiye ihtiyacı olmadığı söylendi ve remisyonda olduğu belirlendi.
Ancak,bir süre sonra, hamile olduğunu öğrenen Heather, hamileliğinde kontrolsüz nöbet geçirmeye başladı ve beynindeki tümör tekrar etti.
Heather’a, evre 4 metastatik melanom teşhisi kondu. Bu evrede hastaların sadece beşte biri, beş yıl hayatta kalabiliyor.
Beyindeki tümörün bir kısmı çıkarıldı ancak geride kalan kısım için hedefli radyoterapi uygulanması gerekiyor. Ayrıca, kanserin plasenta yoluyla bebeğine geçme ihtimali olduğu ve bunun bir endişe kaynağı olduğu belirtildi.
Hastalıkla mücadelesini sürdürürken, Heather’in eşi Tom Woodcock ve dört çocuğu için “pozitif kalmaya” kararlı.
Aile, Heather’ın hastalığı nedeniyle işini bırakmak zorunda kalması nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir kampanya başlattı. Ayrıca, daha fazla test yapılması gerektiğini savunarak, kanserin daha erken evrede tespit edilebileceğini düşünüyor.
Heather, “Hangi aşamada olursanız olun, daha ileri testlerin yapılması için çabalıyorum,” dedi.Heather’ın mücadelesi, erken teşhis ve tedaviye yapılan vurgu ile dikkat çekiyor ve daha fazla testin yapılması gerektiğini savunuyor.

Astronomi takviminde büyük gün! 7 gezegen bir araya geliyor: Yedi gezegen dizilimi (hizalanması) ne zaman?

Astronomi takviminde büyük gün! 7 gezegen bir araya geliyor: Yedi gezegen dizilimi (hizalanması) ne zaman?

2025 yılı, astronomi tutkunları için büyüleyici bir görsel şölen sunuyor. Güneş Sistemi’nin altı gezegeni – Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün – şu sıralar açık havada, geceleri gökyüzünde izlenebiliyor. Bu kozmik dansa şubat ayı boyunca tanıklık etme şansı varken, ayın son günlerinde bu gösteriye Merkür de katılarak eşsiz bir tablo oluşturacak. Yedi gezegenin bir arada sergilendiği bu nadir olay, gökyüzü meraklılarının kaçırmak istemeyeceği unutulmaz bir deneyim olacak. Peki, yedi gezegen dizilimi (hizalanması) ne zaman gerçekleşecek?

Güneş Sistemi’nin altı gezegeni—Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün—şu sıralar, özellikle havanın açık olduğu gecelerde gökyüzünde gözlemlenebiliyor. Şubat ayı boyunca bu görkemli manzaraya tanıklık etmek mümkün. Ancak ayın sonlarına doğru bu görsel şölene çok özel bir ekleme yapılacak: Yedinci gezegen Neptün de bu kozmik sahneye katılacak.
Özellikle 28 Şubat gecesi, gökyüzü meraklıları için unutulmaz bir gece olacak. Hava durumunun müsait olduğu yerlerde içinde Merkür’ün de olduğu yedi gezegen birden gökyüzünde görülebilecek.
O gece Güneş Sistemi’ndeki yedi gezegenin tamamı, uygun hava koşulları ve doğru gözlem teknikleriyle bir arada görülebilecek. Venüs, akşam saatlerinde batı ufkunda parlak bir şekilde ışıldarken, Jüpiter ve Mars gibi diğer gezegenler farklı konumlarda yer alacak.
Satürn ve Uranüs ise daha dikkatli bir gözlem ya da küçük bir teleskop yardımıyla fark edilebilecek. Bu nadir olay, astronomik gözlemler yapmak ya da sadece evrenin güzelliğine tanıklık etmek isteyenler için eşsiz bir fırsat sunuyor.
Gökyüzüne meraklıysanız, bu özel anı kaçırmamak için hazırlığınızı yapın. Şubat ayı boyunca gezegenlerin konumlarını takip edebilir, gözlem için teleskop ya da dürbün gibi ekipmanlardan yararlanabilirsiniz.
Bu tür olaylar sadece gökyüzü meraklıları için bir görsel şölen olmakla kalmıyor, aynı zamanda Güneş Sistemi’miz üzerinde gerçek etkileri olabiliyor ve evrendeki yerimize dair yeni bilgiler edinmemizi sağlayabiliyor.
Güneş Sistemi’ndeki sekiz ana gezegen, Güneş’in etrafında aynı düzlemde döner ve her biri farklı hızlara sahiptir. Güneş’e en yakın gezegen olan Merkür, bir yörüngesini – yani Merkür’deki bir yılı – 88 günde tamamlar. Dünya’nın yılı, bildiğiniz gibi 365 gündür. Diğer yandan, Neptün bir yörüngeyi tamamlamak için 60.190 güne, yani yaklaşık 165 Dünya yılına ihtiyaç duyar.
Gezegenlerin farklı hızlarda hareket etmesi, zaman zaman birkaçının Güneş’in aynı tarafında kabaca hizalanmasına neden olur. Eğer yörüngeler doğru şekilde hizalanırsa, Dünya’dan bakıldığında, birden fazla gezegen aynı anda gece gökyüzünde görülebilir. Nadir durumlarda, tüm gezegenler Güneş’in ekliptik yolunda, yani Güneş’in izlediği hat boyunca hizalanır ve gece gökyüzünde bir araya gelir.
Gezegenler tam anlamıyla hizalanmamış olsa da, Güneş Sistemi’ndeki yörüngesel düzlemleri nedeniyle gökyüzünde bir yay şeklinde görünecekler.Birleşik Krallık’taki Fifth Star Labs’te bilim iletişimcisi ve astronom olan Jenifer Millard, bu deneyimi şöyle açıklıyor: “Gezegenlere kendi gözlerinizle bakmanın çok özel bir yanı var. Evet, Google’da bu gezegenlerin daha etkileyici görüntülerini görebilirsiniz. Ama bu cisimlere baktığınızda, gözlerinize ulaşan bu fotonlar milyonlarca ya da milyarlarca mil boyunca uzayda yolculuk etmiş oluyor.”

Dışişleri Bakanı Fidan Bağdat’ta: “DAEŞ’i de PKK’yı da yok etmeliyiz”

Dışişleri Bakanı Fidan Bağdat'ta:

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Bağdat’ta Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile görüştü.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Irak’ın başkenti Bağdat’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret kapsamında Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile bir araya geldi.

Görüşme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Fidan,  “(Türkiye-Irak-Suriye) Tüm imkanlarımızı birleştirip DAEŞ’i da PKK’yı da yok etmeliyiz” dedi.

Fidan, “Irak’tan nihai beklentimiz yasaklı örgüt ilan ettiği PKK’yı aynı zamanda terör örgütü olarak da tanımasıdır” diye ekledi.

Trump 2 bin kiloluk bombaları depodan çıkarıyor: İsrail’i mutlu edecek karar!

Trump 2 bin kiloluk bombaları depodan çıkarıyor: İsrail'i mutlu edecek karar!

ABD Başkanı Trump, İsrail’e gönderilecek 2 bin kiloluk bombalar üzerindeki Biden kısıtlamasını kaldırıyor. Amerikan ordusuna talimat veren Trump, “Parasını ödediler ve uzun zamandır depoda bekliyorlardı” dedi.

ABD’nin 47’nci başkanı Donald Trump,  Amerikan ordusuna verdiği talimat ile eski başkan Joe Biden’ın İsrail’e 2 bin kiloluk bomba tedarikine konulan ambargonun kaldırılması istedi.
Bu hamle büyük ölçüde bekleniyordu.
Trump Air Force One uçağında gazetecilere, “Onları bugün serbest bıraktık, alacaklar. Parasını ödediler ve uzun zamandır bekliyorlardı. Depodaydılar” dedi.
Biden, İsrail’in Filistin topraklarındaki savaşı sırasında özellikle Gazze’nin Refah bölgesindeki  endişeler nedeniyle bu bombaların teslimatını beklemeye almıştı.
Güçlü bombaları neden serbest bıraktığı sorulduğunda Trump “çünkü onları satın aldılar” yanıtını verdi.
2 bin kiloluk bir bomba, kalın beton ve metali parçalayarak geniş bir patlama yarıçapı yaratabilir.
Reuters geçen yıl Biden yönetiminin 7 Ekim 2023’te Hamas’ın  düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından İsrail’e binlerce 2 bin kiloluk bomba gönderdiğini ancak bir sevkiyatı beklettiğini bildirmişti.
Washington, savaşın başlamasından bu yana İsrail’e milyarlarca dolar değerinde yardım yaptı.
Trump, dün Truth Social platformunda “İsrail tarafından sipariş edilen ve parası ödenen ancak Biden tarafından gönderilmeyen pek çok şey şimdi yolda!” diye yazdı.
Trump ve Biden, İsrail’in Gazze’de yarattığı insani kriz nedeniyle Washington insan hakları savunucularının eleştirilerine maruz kalsa da ABD’nin müttefiki İsrail’in güçlü destekçileri oldular.
ABD’de protestocular sık sık eylem yaparak silah ambargosu talep etti.
Bir hafta önce yürürlüğe giren ateşkes, Gazze’de Hamas tarafından tutulan bazı İsrailli rehinelerin İsrail’in elindeki Filistinli mahkumlar karşılığında serbest bırakılmasını sağladı.
Trump 20 Ocak’ta göreve başlamadan önce, Gazze’de Hamas tarafından tutulan rehinelerin serbest bırakılmaması halinde “cehennem azabı” yaşanacağı tehdidinde bulunmuştu.

“Cadı Şişesi”nin içinden idrar çıktı

Birleşik Krallık’ın Lincolnshire bölgesinde gerçekleştirilen inşaat çalışmaları sırasında, 200 yıllık bir şişe bulundu. İlk başta içinde alkol olduğu düşünülen şişenin içeriği, yapılan araştırmalarla şaşırtıcı bir şekilde idrar olarak belirlendi. Uzmanlar, bulguyu kötülükleri uzak tutmak amacıyla yer altına gömülen bir “cadı şişesi” olarak yorumladı.

Birleşik Krallık’ın Lincolnshire bölgesinde yapılan inşaat çalışmaları sırasında, 200 yıllık bir şişe bulundu ve yapılan incelemeler, şişenin içeriğinin alkol değil, idrar olduğunu ortaya çıkardı.  Geçen yıl, Birleşik Krallık’ın Lincolnshire bölgesinde inşaat işçileri toprağın altında bir şişe buldu ve mülk sahibi, şişenin tarihi bir öneme sahip olabileceğinden şüphelenerek Lincoln Üniversitesi’yle iletişime geçti.

Kültürel Mirasın Korunması bölümünden Josephine McKenzie, şişe hakkında gelen e-postayı öğrenci projesi olarak kabul ettiklerini belirterek “Gerçekten büyüleyici ve nadir bir nesne” ifadelerini kullandı. Projeyi üstlenen üçüncü sınıf öğrencisi Zara Yeates, şişeyi farklı dalga boylarında ışık tutarak inceledi ve şişenin içinde büyük ölçüde idrar olduğunu keşfetti.  Yeates, “İlk başta işçiler şişede rom olduğunu düşündü ve içmeyi planladılar. Neyse ki proje müdürü, nesnenin idrar olduğunu fark etti ve onları durdurdu” dedi.

Araştırmalar, şişenin kötülükleri uzak tutmak amacıyla evlerin altına gömülmüş bir “cadı şişesi” olabileceğini gösteriyor. IFLScience’a göre, bu tür şişeler genellikle hayvan kemikleri gibi katı kalıntılar içeriyor. Ancak Lincolnshire yakınlarındaki Doğu Anglia’da, şişelerde idrar, yaprak, ot ve çiçek gibi bitkisel maddeler kullanılıyordu. Şişenin, denizcilerin sağ salim geri dönmek için evlerinin altına gömmeyi tercih ettikleri bir nesne olması da mümkün.

Yaklaşık 200 yıl önce gömülen bu şişe, Haziran ayında üniversitede sergilendikten sonra mülk sahibine geri verilecek.

Patlayıcıyla müzenin kapısını havaya uçurdular! Milattan önceye ait paha biçilmez eserler çalındı

Patlayıcıyla müzenin kapısını havaya uçurdular! Milattan önceye ait paha biçilmez eserler çalındı

Romanya’dan sergilenmek üzere Hollanda’da bir müzeye götürülen tarihi altın miğfer ve üç kraliyet bileziğinin de yer aldığı bazı eserlerin çalındı. Hırsızların patlayıcı kullanarak müze kapısını açtıkları belirtildi. Çalınan tarihi eserler milattan önce 450 yıllara aitti.

Hollanda polisi, Assen kentindeki Drents Müzesi’ne düzenlenen soygunda, aralarında Romanya’nın en değerli tarihi eserlerinden Cotofeneşti Altın Miğferi ve üç kraliyet bileziğinin de bulunduğu objelerin çalındığını duyurdu.
Açıklamada, müze kapısının saat 03.45’te patlayıcı kullanılarak açıldığı ve soygunun birden fazla kişi tarafından yapıldığı kaydedildi. Polis, müzenin yakınlarında yanmış halde bulunan bir aracın soygunla bağlantılı olabileceğini araştırırken failleri yakalamak için geniş çaplı inceleme başlatıldığı belirtildi.
Drents Müzesi’nden yapılan yazılı açıklamada, Romanya Ulusal Tarih Müzesi’nden ödünç alınan ve milattan önce 450’ye dayanan Cotofeneşti Altın Miğferi ile üç Dacian kraliyet bileziğinin çalındığı doğrulandı.
Açıklamada, Müze Müdürü Harry Tupan’ın, “Bu, hem Assen’deki Drents Müzesi hem de Bükreş’teki Romanya Ulusal Tarih Müzesi için kara bir gün. Dün gece yaşanan olaylar nedeniyle derinden sarsıldık. Rumen meslektaşlarımıza karşı büyük mahcubiyet duyuyoruz” ifadelerine yer verildi.Müzenin hafta sonu ziyarete kapatıldığı bildirildi.

Neandertaller nasıl yok oldu? Kan grupları etkili olmuş olabilir mi?

Neandertaller nasıl yok oldu? Kan grupları etkili olmuş olabilir mi?

Neandertaller, yaklaşık 40 bin yıl önce ortadan kayboldu. Bilim insanları, bu kayboluşun nedenini tam olarak çözebilmiş değil, ancak yeni bir araştırma, kan gruplarının önemli bir rol oynamış olabileceğini iddia ediyor.

Bilim insanları Neandertallerin soyunun tükenmesine, kan gruplarının yol açmış olabileceğini tespit etti.
Neandertaller, onbinlerce yıl boyunca Avrasya’da yaşamış ve yaklaşık 40 bin yıl önce ortadan kaybolmuşlardır. Bilim insanları, bu kayboluşun nedenini hala tam olarak anlamış değil. Ancak, yeni bir araştırma kan gruplarının bu süreçte önemli bir rol oynamış olabileceğini öne sürüyor.
Aix-Marseille Üniversitesi’nden bir ekip, Neandertallerin sonunu anlamak için kan gruplarını inceledi. Araştırmacılar, 20 bin ile 120 bin yıl önce yaşamış Neandertaller ve modern insanların genomlarını analiz etti. Elde edilen bulgular, Neandertallerin soyunun tükenmesinde genetik faktörlerin etkili olmuş olabileceğini gösteriyor.
Modern Homo sapiens, Afrika’dan Avrasya’ya yayılmaya başladıktan sonra Rh kan grubu sisteminde yeni varyantlar geliştirdi. Ancak bu varyantlar, Neandertallerde hiç görülmedi. Rh kan grubu sistemi, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyindeki belirli antijenlere dayanır. Neandertallerin bu sisteme dair büyük bir eksiklik yaşadıkları saptandı.
Araştırmalar, Neandertallerin kan grubu çeşitliliğinin modern insanlara kıyasla çok daha düşük olduğunu ortaya koydu. 80 bin yıl boyunca, Neandertal toplumlarının kan grubu çeşitliliği büyük ölçüde sabit kaldı. Bu genetik daralma, Neandertallerin yok oluşuna neden olmuş olabilir.
Makalenin başyazarı Stéphane Mazières, “Neandertal bir kadının, Homo sapiens veya Denisova insanı bir erkekle çiftleştiği her durumda, yenidoğanın hemolitik hastalık riski yüksek” diyerek, bu durumun Neandertallerin nüfusunu etkileyen önemli bir faktör olabileceğini vurguladı. Hemolitik hastalık, anne ve bebeğin kan grubu uyumsuzluğu nedeniyle ortaya çıkar ve ölümcül sonuçlara yol açabilir.
Bilim insanları, Neandertallerin kan grubu çeşitliliği eksikliğinin, Homo sapiens’in hayatta kalmasına avantaj sağladığını düşünüyor. Mazières, “Bazı kan grupları, günümüzde kolera, sıtma ve Kovid gibi hastalıklara karşı doğal bir koruma sağlar. Bu nedenle, Homo sapiens’in kan gruplarındaki çeşitlilik, onları yeni çevrelerde hayatta kalmaya hazırlamış olabilir.”

Hollanda’da film gibi soygun: Patlayıcıyla kapıyı kırdılar, tarihi eserleri çaldılar

Hollanda'da film gibi soygun: Patlayıcıyla kapıyı kırdılar, tarihi eserleri çaldılar

Hollanda’nın Assen kentinde bulunan Drents Müzesi, dün gece saatlerinde soyguncuların hedefi oldu. Gece yarısı saat 3.45 civarında müzeye giren soyguncular, patlayıcı kullanarak kapıyı açtı ve içerideki 4 değerli Romanya eserini çaldı. Çalınan eserlerden biri, Romanya’nın en değerli tarihi hazinelerinden biri olan “Cotofeneşti Altın Miğferi” olarak kayıtlara geçti.

Romanya’dan sergilenmek üzere Hollanda’nın Assen kentindeki Drents Müzesi’ne getirilen tarihi altın miğfer ve üç kraliyet bileziğinin de yer aldığı bazı eserlerin çalındığı bildirildi. Müzeye ait güvenlik kameralarına yansıyan görüntülere göre, soyguncular müzenin kapısını patlatarak içeri girdi ve 2450 yıllık geçmişe sahip eserleri çalarak hızla kayıplara karıştı. ROMANYA’NIN KAYIP HAZİNESİ Çalınan eserlerden en dikkat çeken ise, Romanya’nın en değerli arkeolojik buluntularından biri olan “Cotofeneşti Altın Miğferi”. 1927 yılında Romanya’nın Cotofeneşti köyünde bir çocuk tarafından bulunan bu miğfer, 1 kilogram ağırlığında ve tamamen altından yapılmış. Arkeologlar, dönemin Daçya kralına ait olduğunu tahmin ediyor. Miğferin yaşı ise yaklaşık 2450 yıl olarak hesaplanıyor.

“KARA BİR GÜN” Drents Müzesi Direktörü Harry Tupan, soygun sonrası büyük bir şok yaşadıklarını ifade etti. Tupan, “Bu bizim için kara bir gün. Dün gece müzemizde yaşananların ardından derinden sarsıldık. Müzemizin 170 yıllık tarihinde böyle bir olay yaşanmamıştı,” diyerek yaşadıkları hayal kırıklığını dile getirdi. Müze, Romanya’daki 15 farklı müzeden getirilen 600’ün üzerinde altın ve gümüş eserin sergilendiği bir mekan olarak dikkat çekiyordu. SOYGUNCULARA AİT YANMIŞ ARAÇ BULUNDU  Soyguncuların soygunun hemen ardından kayıplara karıştığı belirtilirken, yaklaşık yarım saat sonra müze yakınlarında yanmış bir araç bulundu. Aracın soygunculara ait olduğu düşünülüyor. Ancak şu an itibarıyla soyguncuların kimlikleri belirlenmiş değil ve geniş çaplı bir soruşturma devam ediyor.

“Deşarj odası”na ilgi yoğun: Balyoz veya beyzbol sopasıyla kırıp döküyorlar

Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da ilk kez açılan “deşarj odası”, ziyaretçilerine “kırıp dökerek” günlük hayatın stresinden uzaklaşma imkanı sunuyor.

Son dönemde farklı ülkelerde “öfke odası” olarak da tanımlanan yeni trend yaygınlaşıyor.
Öfke odası, ziyaretçilerin balyoz veya beyzbol sopası yardımıyla etraftaki eşyaları parçalayarak veya vurarak öfkelerini atmasını sağlıyor.
Saraybosna’da da hizmet vermeye başlayan “deşarj odası” yoğun ilgi görürken, ziyaretçiler kendileri için hazırlanan 3 farklı odadan birisini seçerek içeride bulunan cam veya elektronik eşyaları kırıyor, fırlatabiliyor.
“Deşarj odası” alışılmışın dışında bir deneyim sunarken, insanların günlük hayat içerisinde biriktirdikleri negatif enerjilerini başka kişiler üzerinde değil de cansız varlıklar üzerinden atmasına olanak sağlıyor.
Saraybosna’da “deşarj odası”nı açmaya karar veren gruptan 21 yaşındaki Toni Tomic, AA muhabirine, “Burada eğlence ve stres atmanın bir arada olduğu yerlerin eksik olduğunu düşündük.” dedi.
Dünya genelindeki büyük başkentlerde bu odaların oldukça popüler olduğunu belirten Tomic, ziyaretçilerine “Sanat Odası”, “Grafiti Odası” ve “Harita Odası” olmak üzere 3 farklı seçenek sunduklarını aktardı.
Tomic, “Deşarj odasının benzersiz olduğunu düşünüyorum. İnsanlara stres ve öfkelerinden uzaklaşmak için güvenli ve kontrollü bir imkan sağlıyor.” diye konuştu.
Bazı ziyaretçilerin gruplar halinde geldiğini belirten Tomic, “İlgi oldukça büyük. Belli ki insanlar yoğun iş hayatı, ayrılıklar veya kavgalar sonrası buraya gelip negatif enerjilerini atmak istiyor.” ifadelerini kullandı.
Tomic, ziyaretçilerin daha çok kadın olduğunu ifade ederek, “Burası herkes için bir terapi imkanı. Sinirli bir ruh yapısıyla giriş yapan kişiler rahatlamış ayrılıyor.
En çok ilgi gören ise cam kırmak. Ancak elektrik süpürgesi, yazıcı, ekran ve kolay kırılabilen birçok eşya var.” dedi.
Deşarj odasını tecrübe eden 22 yaşındaki Merjem Husic de üniversite sınavlarından sonra stres atmak için iyi bir fırsat olduğunu söyleyerek, “Keyifli zaman geçirdim. Özellikle arkadaşlarımla gitmek daha eğlenceliydi.” diye konuştu.
Bu arada, “deşarj odasını” ziyaret edenlere koruyucu kıyafet ve kask giydiriliyor.