Avrupa ve FIFA arasında Dünya Kupası gerilimi: Arabistan planları tartışma yarattı

Avrupa ve FIFA arasında Dünya Kupası gerilimi: Arabistan planları tartışma yarattı

FIFA, 2034 yılında gerçekleşecek Dünya Kupası’na Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yapmasını onaylamaya hazırlanıyor. Bu gelişmelerin ardından Avrupa ligleri ise Katar 2022’nin ardından bir kez daha kış ortasında düzenlenmesi beklenen turnuvanın futbol takvimini altüst edeceği endişesiyle FIFA’ya tepki gösteriyor.

Avrupa’daki futbol yetkilileri, bir başka kış Dünya Kupası’na karşı FIFA’ya tepki gösteriyor.
Suudi Arabistan’ın 2034 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağı, bugün düzenlenecek bir FIFA kongresinde resmen onaylanacak.
Bu durumun, Suudi Arabistan’ın 2022 Katar Dünya Kupası örneğini takip ederek turnuvayı sezon ortasında düzenlemesine yol açması bekleniyor.
Bu da Avrupa’da liglerin uzun bir araya girmesine neden olacak.
Avrupa’nın önde gelen futbol ligleri, Katar 2022’nin ardından kış mevsiminde oynanacak başka bir Dünya Kupası’na karşı çıkıyor çünkü bunun küresel futbol takvimini daha da aksatacağını düşünüyorlar.
Ayrıca Avrupa’daki futbol yetkilileri, Suudi Arabistan’ın ev sahibi olarak seçilmesini “hatalı” bir tercih olarak nitelendiriyor.

Muhalifler Deyrizor merkezini tamamen aldı

Muhalifler Deyrizor merkezini tamamen aldı

Suriye’de muhaliflerin ilerleyişi sürüyor. Muhaliflerin ele geçirdiği kentlere bir yenisi daha eklendi. Suriye Milli Ordusu güçlerinin de aralarında olduğu muhalifler, Deyrizor’un merkezini YPG güçlerinden aldı.

Suriye’de 61 yıldır süren Baas rejimi ve Esad ailesi iktidarı çöktü. Suriye’deki muhalif grupların ilerleyişi ise devam ediyor. Çöken Esad rejimine ait askerler Deyrizor’da konuşlu kuvvetlerini geri çekmek zorunda kalmıştı. Kent, PKK/YPG’nin kontrolüne bırakılmıştı. Güvenlik kaynaklarından elde edilen bilgiye göre, Suriye Milli Ordusu’nun da aralarında olduğu muhalif gruplar, Deyrizor’un merkezini tamamen aldı.

SMO, Aralık’ta başlatılan Özgürlük Şafağı Operasyonu’nun ilk gününde Tel Rıfat ilçe merkezini terör örgütü PKK/YPG’den kurtarmıştı.

SURİYE’DE NELER OLUYOR? Suriye’de 27 Kasım’da rejim karşıtı silahlı gruplar ile Beşşar Esed güçleri arasında çatışmalar yoğunlaşmıştı. Gruplar, 30 Kasım ile 7 Aralık tarihleri arasında Halep, İdlib, Hama ve Humus gibi en büyük illerde üstünlük kurmuştu. Başkent Şam’a 7 Aralık’ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle rejim, Şam ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek çökmüştü. Baas Partisinin 61 yıllık iktidarı sona ererken, rejim lideri Esed başkentten kaçmıştı. Öte yandan, SMO da aralıkta başlatılan Özgürlük Şafağı Operasyonu’nun ilk gününde Tel Rıfat ilçe merkezini terör örgütü PKK/YPG’den kurtarmıştı. Operasyonda Münbiç ilçesinin de kurtarılmasıyla, Fırat Nehri’nin batısındaki en büyük terör yuvasına dönüşen bölge PKK/YPG’den temizlenmişti.

Sıcak deniz hayali yarım kaldı: Rus donanması Suriye’den çekiliyor!

Sıcak deniz hayali yarım kaldı: Rus donanması Suriye'den çekiliyor!

Heyet Tahrir Eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki rejim karşıtı grupların Beşar Esad rejimini devirmesinin ardından, Rus donanması Suriye’den çekilmeye başladı. Rusya’nın kendi toprakları dışındaki tek deniz üssü olan Tartus Deniz Üssü’ndeki savaş gemileri, birer birer limandan ayrıldı. Rus donanmasının en modern gemilerine ev sahipliği yapan üs, yıllardır ordunun Akdeniz’deki lojistik merkezi konumundaydı. Yayınlanan uydu fotoğrafları, Rus gemilerinin Suriye’den çekilme sürecini ortaya koydu.

Akdeniz kıyısındaki Tartus Deniz Üssü’nden gelen yeni uydu fotoğrafları, Rus Donanma gemilerinin Suriye’den çekilme sürecini ortaya koydu.
Görüntüler, savaş gemilerinin Moskova’nın tek denizaşırı deniz üssünü terk ettiğini ve Suriye kıyılarında demirlediğini gösteriyor.
Uydu sağlayıcısı Maxar’ın fotoğraflarına göre, üç Rus Donanması güdümlü füze fırkateyni ve en az iki destek gemisi 5 Aralık’ta Tartus limanındaydı.
Salı günü, bu gemiler limandan ayrıldı.
Naval News’e göre, üs iki Amiral Gorshkov sınıfı fırkateyn, bir Amiral Grigorovich sınıfı fırkateyn ve geliştirilmiş bir Kilo sınıfı saldırı botuna ev sahipliği yapıyordu.
“FİLODAKİ EN MODERN GEMİ”
Gorshkov ve Grigorovich firkateynleri Rus filosundaki en modern yüzey gemileridir. Her ikisi de uzun menzilli Kalibir kara saldırı füzesi ve Tsirkon hipersonik gemisavar füzesini konuşlandırabilir.
Gemilerin çekilmesi, Heyet Tahrir Eş-Şam’ın Beşar Esad rejimini devirmesinin ardından Rusya’nın Suriye’den çekilmesinin bir parçası.
Maxar’dan gelen fotoğraflar ayrıca, Tartus’un yaklaşık 50 mil kuzeyindeki Lazkiye’deki deniz üssünde Suriye füze botlarına yönelik İsrail saldırısını da gösteriyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri, ordunun salı günü limandaki Suriye filosunun kalıntılarına saldırdığını doğruladı.
Savunma Bakanı Israel Katz, saldırıyı İsrail Donanmasının gerçekleştirdiğini söyledi.
Tartus, uzun zamandır Akdeniz’de Rusya için önemli bir üs ve gemideki deniz kuvvetleri için bir lojistik merkezi konumunda.
Sovyetler tarafından 1970’lerin başında inşa edilen üs, Soğuk Savaş’tan sonra Rusya 2012’de Kırım’ı işgal edene kadar nadiren kullanıldı.
Tartus, Ukrayna işgalinin ilk günlerinde Rus operasyonları için kullanılan gemilere ev sahipliği yaptı.
Tartus ve Lazkiye’deki Rus hava üssü, Afrika’daki Rus operasyonlarını desteklemek için önemli merkezler oldu.

Sednaya’da umutsuz bekleyiş: Kayıp yakınları bir ses arıyor

Sednaya'da umutsuz bekleyiş: Kayıp yakınları bir ses arıyor

Beşar Esad rejiminin devrilmesinden bu yana çaresiz aileler, ciddi boyutta işkencelerin yapıldığı ve binlerce insanın ortadan kaybolduğu Sednaya askeri cezaevinde sevdiklerinden haber bekliyor. Kayıp yakınlarından biri “Her gün geliyorum ve her gün umutlarım biraz daha kayboluyor” dedi.

Suriye’nin en kötü şöhretli hapishanesi Sednaya’nın arazisi, duvarları arasında yaşanan dehşete dair ipuçları sunan kağıt parçalarıyla dolu.
Tesisin müdürü tarafından imzalanan 2020 tarihli bir emir, klinik bir dille “idari bir meseleye” atıfta bulunuyor ve Suriyeli bir subaya “yukarıda belirtilen kararın uygulanması için tutukluların gözlerinin bağlanması… Tam bir gizlilik içinde” emrini veriyor.
Tutukluların kimlikleri de dahil olmak üzere en hayati ayrıntıların yer aldığı ekteki mektup ise hiçbir yerde bulunamadı.
Beşar Esad rejiminin pazar sabahı devrilmesinden bu yana çaresiz aileler, ciddi boyutta işkencelerin yapıldığı ve binlerce insanın ortadan kaybolduğu Sednaya askeri cezaevine ev sahipliği yapan, Şam’ın 20 mil kuzeyindeki tepeye gitti.
Buradaki infazlar o kadar yaygındı ki Suriyeliler arasında “mezbaha” olarak biliniyordu.
Aileler Sednaya’nın çevresinde dolaşırken, cezaevinden ofislerinden çıkarılan belgeleri incelerken, kayıp sevdiklerinin akıbetini öğrenemeyeceklerine dair korku yaşamaya devam ediyor.
Washington Post’a konuşan 43 yaşındaki Hannan Odeh, son on yıldır kayıp olan kardeşini arama çalışmalarıyla ilgili olarak “Her gün geliyorum ve her gün umutlarım biraz daha kayboluyor” dedi.
Uluslararası Af Örgütü, Sednaya’da zaman zaman 20 bin kadar mahkûmun tutulduğunu tespit etti. Çok azı canlı çıkabildi; kaçmaya çalışanları çevredeki kırsal alanda kara mayınları bekliyordu.
Suriye İnsan Hakları Örgütü’ne göre, ülkedeki iç savaş sırasında Eylül 2019’a kadar alıkonulan 145 bin Suriyelinin yaklaşık yüzde 90’ı hükümet tarafından götürüldü. Bunların 80 bininden fazlası hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu ve birçoğunun Esad’ın geniş hapishane ağında tutulduğuna inanılıyor.
Sednaya, hepsinin üzerinde yükseliyordu.
39 yaşındaki Usame Şalhom, yakındaki Talfita köyünde, onun gölgesinde büyüdü. Hapishaneyi, “Çocukken yanından geçerken bile korkuyordum” Neden bu kadar büyük olduğunu merak ederdim” sözleriyle anlatıyor.
Usame Şalhom, Suriye’deki iç savaşın ilk günlerinde muhalif gruplara katılmış.
Pazar günü Esad’ın düştüğüne dair haberler yayılırken ve hapishane arazisinden bir helikopterin havalandığı görüldü. Onun tahminine göre hapishane müdürü ve yardımcılarını taşıyordu.
Şalhom kapılara doğru giden gruba katıldı. Oraya vardıklarında yalnız bir askerin kapıyı koruduğunu ve silahını bıraktığını söyledi ve  kendisinin ve diğer adamların hücrelerin kilitlerini vurmaya başladığını anlattı.
Rejimin son günlerinde burada toplu infazlar yapılacağından korkuluyordu. Ancak adamlar, tesisin dört bir yanından 400’den fazla görüntünün yayınlandığı televizyon ekranlarının bulunduğu merkezi güvenlik odasına ulaştıklarında, hala hayatta olan mahkumlar olduğunu gördüler.
Salı günü zorla açtıkları demir kapılardan birinin önünde duran Şalhom, “Bazıları yürüyemiyordu ve battaniyelerle taşınmaları gerekiyordu” dedi.
Özgürleştirdiği ilk hücrede, mahkumlar onu gardiyanları sanarak sinmiş ve yüzlerini duvara dönmüşlerdi. “Çok korkmuşlardı” diyen Şalhom, özgür olduklarını haykırdığında sadece bazıları dönmeye cesaret edebilmiş.
O zamandan beri binlerce Suriyeli ülkenin dört bir yanından akın etti. Bazıları hücrelere doğru ilerlerken öfkeden çığlık attı.
Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nden bir ekip olay yerindeydi ve şu anda hapishaneyi kontrol eden muahlif güçleri, kayıtların korunmasına yardımcı olmaya çağırdı.
Kolunun altında bir yığın kağıtla yola çıkan bir adam, “Yakılmasınlar diye onları alıyorum” dedi.
Kalabalıktan bazıları isimlerini haykırarak, kayıt defterlerini ellerinde tutanlardan sevdikleriyle ilgili herhangi bir referans için onları taramalarını istedi. Bir kadın, defterlerden birini tutan bir kişiye “Hangi yıla ait? Hangi yılın?” diye bağırdı.
Daha sonra güvenlik monitörlerinin duvarı yıkıldı. Şalhom, görüntülerden herhangi birinin korunup korunmadığını bilmiyor.
İdari binaların bazı bölümleri ve buralardaki yığınla evrak yakılmış.
Bazı eski tutukluların Sednaya’nın siyasi tutukluların ve terörizmle suçlananların tutulduğu “kırmızı kanadı” olduğunu söylediği yerde, mahkumların Suriye kışından korundukları tek yer olan taş zeminli hücrelerde çürümüş battaniyeler vardı.
50 yaşındaki Outheima Ismail Hassan, beş erkek kardeşini arıyordu. Kayıpların çoğu gibi onlar da iç savaşın ilk günlerinde kontrol noktalarında ya da evlerinden alınmışlardı. Birini tutuklandığı yıl Sednaya’da ziyaret etmiş, diğerlerine ne olduğunu bilmiyor.
“Hâlâ umudum var” diyen Hassan, hastaneleri ve diğer hapishaneleri kontrol etmiş, onların serbest kalmış olma ve kendisini de arıyor olma ihtimaline tutunmuş.
Hassan, “Belki de hapsedilmekten akıllarını yitirmişlerdir ve evlerine dönemiyorlardır” dedi.
Mohammed 2015 yılında yasadışı para alışverişi yapmakla suçlandıktan sonra kırmızı kanatta beş gün geçirdi. Mahkum edilmeden önce bir hakime rüşvet vererek dışarı çıkmayı başarmış. Muhammed’e göre ceza verildikten sonra kişinin “kaderi belirlenmiş” oluyor.
Yeni mahkumları kabul sürecini, “Size numaranızı hatırlamanızı ve adınızı unutmanızı söylüyorlar” diye hatırlıyor.
Hapishanenin içinde bazıları hâlâ keşfedilmemiş odaları, yerin derinliklerinde olduğu söylenen gizli odaları arıyor.
Dışarıdaki beton avluda, gizli katları bulmak için iki gün boyunca kazı yapan sivil savunma ekiplerinin bıraktığı delikler var. Ancak hiçbir şey bulamadılar.
60 yaşındaki Hüsnü Karmo, pes etmişti. Dört kayıp oğlu hakkında bilgi almak için yıllarını harcamış ve soruları onu Sednaya’ya getirmişti. İplere asılıp işkence gördüğünü ve cinsel saldırıya maruz kaldığını söyledi.
Cezaevinin açıldığını duyar duymaz İdlib’in kuzeyinden yola çıkmış ve kimlik kartlarındaki doğum yerlerinden başka bir sebep olmaksızın tutuklandıklarını söylediği oğullarından nihayet haber alabilmeyi ummuş.
Onlardan birinin öldüğünü biliyor. Suriye hapishanelerinde ve askeri hastanelerinde çekilen ve bir sığınmacı tarafından kaçırılan 53 bin fotoğraftan oluşan Sezar fotoğrafları olarak bilinen belgeyi açar açmaz 25 yaşındaki Usame’nin yüzünü gördü. Karmo, “Dişleri kırılmış ve burnu kanamıştı” dedi.
Kaybolduğnunda 22 yaşında olan Anas’a benzeyen bir adamın daha fotoğrafı vardı. Ancak yüzü kesin olarak anlaşılamayacak kadar bozulmuştu.
Karmo, şunları söyledi: “Hiç umudum yok. Ne oğullarım için, ne de başkaları için” dedi. “Zaten ortaya çıkmamış olan herkes öldü.”

Japonların uzun yaşam sırrı ortaya çıktı! Sofralarından eksik etmiyorlar: Kanser önleyici etkisi de var

Japonların uzun yaşam sırrı ortaya çıktı! Sofralarından eksik etmiyorlar: Kanser önleyici etkisi de var

Dünyada en uzun ömürlü ülkeler arasında yer alan Japonya, sağlıklarını daha çok temiz içerikli ürünlerle beslenmeye borçlu. Deniz ürünleri tüketimine ağırlık veren Japonlar, sofralarında işlenmiş gıdalara yer vermiyor ve porsiyon kontrolüne dikkat ediyor.

Her öğünde çeşitli besin gruplarını tüketmeye özen gösteren Japonlar, genellikle pirinç, balık, sebzeler, meyveler, soya ürünleri ve deniz yosunlarını tercih ederler.
Araştırmalar, Japon diyetinin kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olduğunu ortaya koydu. Bunun en büyük nedeni ise Japonların bol miktarda antioksidan, lif, mineral ve vitamin içeren gıdalar tüketmeleri.
Japonya’da balık, geleneksel beslenmenin temel öğelerindendir. Özellikle somon, ton balığı, sardalya ve hamsi, omega-3 yağ asitleri açısından zengindir. Omega-3 yağ asitleri, kalp sağlığını iyileştirmeye yardımcı olur. Bilimsel çalışmalar, omega-3 yağ asitlerinin, kalp krizi, inme ve diğer kardiyovasküler hastalıkların riskini azalttığını kanıtladı.
Japonya’daki yaşlı nüfus arasında yapılan araştırmalar, düzenli balık tüketiminin yaşa bağlı hastalıkların görülme sıklığını azalttığını belirledi. Japonya’da balık tüketiminin, kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerinin riskini düşürerek yaşam süresinin uzamasına katkıda bulunduğu açıklandı.
Japonlar, beslenmelerinde bol miktarda sebze tüketirler. Sebzeler, özellikle lif ve antioksidanlar bakımından zengindir. Japon diyetinin temel gıda öğeleri arasında lahana, ıspanak, tatlı patates, turp ve kırmızı biber gibi sebzeler yer alır. Lif, sindirim sağlığını iyileştirir, bağırsak hareketlerini düzenler ve obezite riskini azaltır.
Lif açısından zengin diyetlerin, aynı zamanda kalp hastalıkları, diyabet ve bazı kanser türlerinin riskini düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Japonya’da yapılan bir başka araştırma, sebze tüketiminin, özellikle mide ve kolon kanserleri gibi sindirim sistemi kanserlerinin riskini azalttığını gösterdi.
Japonya’da fermente gıdalar, büyük bir öneme sahiptir. Miso, soya sosu, natto (fermente edilmiş soya fasulyesi) ve tempeh gibi gıdalar, Japon mutfağında yaygın olarak tüketilir. Bu fermente gıdalar, probiyotikler açısından zengindir ve bağırsak sağlığını iyileştirir.
Soya sosunun içerisinde bulunan ve “izoçavonoid” adı verilen fitoöstrojenlerin, meme kanseri riskini azalttığına dair bazı araştırmalar da mevcuttur.
Bilimsel araştırmalar, probiyotiklerin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, sindirim sistemini düzenlediğini ve genel sağlık üzerinde olumlu etkiler yarattığını ortaya koymuştur. Fermente gıdalar, sindirimdeki zararlı bakteri ve toksinlerin etkisini azaltarak, bağışıklık sisteminin etkinliğini artırabilir.
Japonya’da yaygın olan “Hara Hachi Bu” prensibi, “doyana kadar değil, yüzde 80 dolana kadar yemek” anlamına gelir. Bu prensip, aşırı yemenin ve aşırı kilo almanın önüne geçer.
Japonlar, küçük porsiyonlar ve yavaş yeme alışkanlıklarıyla, fazla kalori alımından kaçınarak daha sağlıklı bir yaşam sürerler.
Japon mutfağında işlenmiş gıdaların tüketimi çok sınırlıdır. Fast food ve abur cubur tüketimi, Japonya’da Batı dünyasına kıyasla çok daha düşüktür. Bunun yerine taze malzemeler kullanarak yemeklerini hazırlarlar. 
Araştırmalar; işlenmiş gıdaların, trans yağlar, ilave şeker ve sodyum içerdiği için uzun vadede sağlık üzerinde olumsuz etkiler yarattığını tespit etmiştir.
Japonya’da yeşil çay, günlük beslenme alışkanlıklarının önemli bir parçasıdır. Yeşil çay, kateşinler (özellikle EGCG – epigallokateşin gallat) gibi güçlü antioksidanlar bakımından zengindir. Bu antioksidanlar, hücreleri serbest radikallerin hasarına karşı korur, kanser gibi hastalıkların gelişme riskini azaltır ve yaşlanma sürecini yavaşlatır.
Birçok araştırma; yeşil çayın, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, Alzheimer hastalığı ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkileri olduğunu ortaya koymuştur.
Japon diyetinde şekerli içecekler ve tatlılar, Batı diyetlerine kıyasla çok daha az tüketilir. Japonlar, tatlıları genellikle doğal tatlandırıcılarla (örneğin, kırmızı fasulye) yaparlar. Japon mutfağında şekerli içecekler ve aşırı tatlı tüketimi yaygın değildir.
Yüksek şeker tüketiminin obezite, diyabet ve kalp hastalıkları riskini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Japonların bu konuda bilinçli olmaları, daha sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olur.
Genel olarak bakıldığında Japonların uzun yaşamını destekleyen faktörler arasında dengeli beslenme, düşük kalorili ve besleyici gıdaların tercih edilmesi, fermente gıdaların ve omega-3 yağ asitlerinin düzenli tüketimi, porsiyon kontrolü ve işlenmiş gıdalardan kaçınma gibi sağlıklı beslenme alışkanlıkları yer alır. Bilimsel araştırmalarla desteklenen bu alışkanlıklar, yaşlanma belirtilerini azaltarak uzun bir yaşamın kapısını aralar.

Time Dergisi’nin “Yılın Kişisi” adayları açıklandı: Prenses mi Netanyahu mu?

Time Dergisi'nin

Time Dergisi, uzun zamandır her yıl merakla beklenen “Yılın Kişisi”ni duyurmadan önce 10 kişilik aday listesini yayınladı. Bu yılki adaylar arasında İngiltere Prensesi Kate Middleton ve Kamala Harris gibi isimlerin yanı sıra tüm dünyanın Gazze’deki soykırımla tanıdığı ve hakkında tutuklama kararı bulunan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da var. İşte Time dergisinin “Yılın Kişisi” adayları…

Dünyanın en popüler dergilerinden olan Time dergisi, 1927 yılından beri her sene “Yılın Kişisi” seçiyor.
Seçilen kişi eylemleri ve etki alanıyla içinde bulunduğu yıla en büyük iz bırakan kişilerden biri oluyor.
Time, geçen yıl ABD’li pop yıldızı Taylor Swift‘i “Yılın Kişisi” olarak seçmişti.
Dergi bu sene de “Yılın Kişisi”ni açıklamadan önce 10 kişilik bir aday listesi yayınladı.
Listede güçlü olmasının yanı sıra tepki çeken tartışmalı isimler de yer aldı. İşte Time dergisinin adayları…
Dünya siyasetinin en çok tartışılan isimlerinden biri olan İsrail Başbakanı, İsrail’in Gazze’deki savaşı devam ederken manşetlerden hiç düşmüyor.
Kasım ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail’in Filistin’e işlediği insanlık ve savaş suçları nedeniyle dünya genelinden tepki toplayan Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkardı.
Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris, ABD’nin başkomutanı olan ilk kadın olacaktı.
Ancak Kasım ayındaki seçimlerde, adaylar arasında yer alan Trump’ı yenemedi.
Daha önce 2020’de Başkan Joe Biden ile birlikte, Trump ve Mike Pence’e karşı kazandıkları seçim zaferinin ardından “Yılın Kişisi” kapağında yer almıştı.
Listenin sürpriz ismi yılın büyük bölümünde kanser tedavisi gören ve kraliyet görevlerine kısa süre önce yeniden başlayan Galler Prensesi Kate Middleton oldu.
Tedavisi sırasında ortalarda görünmeyen ve hakkında birçok spekülasyon ortaya atılan Prenses, mart ayında bir video paylaşarak kansere yakalandığını açıklamıştı.
Prenses, eylül ayında paylaştığı videoyla kemoterapisinin bittiğini duyurmuştu.
2016 yılında Time dergisi tarafından Yılın Kişisi seçilen ABD’nin yeni başkanı, 2024 seçimlerini kazandığında belki de şimdiye kadarki en dikkat çekici siyasi geri dönüşünü gerçekleştirdi.
Trump, ABD tarihinin en yaşlı başkanı olacak ve aynı zamanda Amerika’nın en yüksek makamına seçilen ilk hükümlü suçlu olacak.
Derginin “yenilikçi bir bozguncu” olarak tanımladığı Musk, 2024 yılında dünyanın en zengin kişisiydi.
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump ile artan bağı, onu gelecek yönetim üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya hazırlıyor.
Daha önce 2021 yılında Yılın Kişisi seçilmişti.
Ekonomist ve aktivist Yulia Navalnaya, bu yıl eşi Rus muhalif lider Aleksey Navalni’nin ölümünün ardından ilgi odağı haline geldi.
Rus lider Vladimir Putin’e karşı çıktı ve onu Navalni’yi öldürmekle suçladı.
10 kişilik listede ABD Federal Rezervi’nin başkanı olan Jerome Powell, Meksika’nın ilk kadın başkanı olan Claudia Sheinbaum, seçim öncesinde Donald Trump ile yaptığı röportaj ile büyük yankı uyandıran Joe Rogan, bu yıl sosyal medyanın gençler üzerindeki etkisine ilişkin hükümet soruşturmalarının ortasında ilgi odağı haline gelen Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg de var…

Eski mahkumlar Esad’ın işkence kamplarını anlattı: “Öldürmeleri için yalvardım”

Eski mahkumlar Esad'ın işkence kamplarını anlattı:

Esad rejiminin devrilmesi sonrası muhalifler binlerce mahkumu işkence kampları olarak bilinen cezaevlerinden serbest bıraktı. Eski mahkumlar, Suriye’de tutukluyken maruz kaldıkları işkenceleri anlattı. Bir mahkum, “Sırf bu işkenceden kurtulmak için ölmeyi diledim. Bugüne kadar anlatamayacağım pek çok şey yaptılar” dedi.

Binlerce Suriyeli, Esad ailesinin iktidarının sona ermesini kutlamak için Şam’a akın etti.
Esad’ın Rusya’ya kaçmasından bu yana, Heyet Tahrir Eş Şam (HTŞ), binlerce mahkumu serbest bıraktı.
Enver Etneş, Esad askerlerinin 13 yıl önce hükümet karşıtı protestolar sırasında Dera’da tutukladığı 55 yaşındaki kuzenini bulma görevindeydi. Kuzeninden bir daha haber alınamadı.
Etneş, VOA’ya yaptığı açıklamada, “Hayatta mı bilmiyorum. Sabah 7’de camiye gittim ve sonra hapishane hapishane dolaşıp arama yaptım. Şimdiye kadar dokuz cezaevi. Hangi hapishanede olduğunu bile bilmiyorum” dedi.
O, hak örgütlerinin iç savaş sırasında askeri cezaevlerinde kaybolan yaklaşık 137 bin Suriyeliden biri.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Ağı, rejimin sorgucularının 2011’den bu yana 15 binden fazla mahkûma işkence ederek öldürdüğünü belirtiyor.
VOA’ya konuşan Beşir Mansur, hayatta kalan şanslı mahkumlardan biri.
Mansur, 2011 yılında hükümet kuşatması altında yaşayan Dera sakinlerine kritik ilaç ve gıda ulaştırmaya çalışırken rejim askerlerinin kendisine ve üniversite arkadaşlarına ateş açtığını söyledi.
Mansur, iki arkadaşının da yanında vurularak öldürüldüğünü belirtti.
Kendisi ve hayatta kalan diğer kişiler kamyonlara zorla bindirilmiş, gözleri bağlanmış, dövülmüş ve küçük bir tuvalet alanına kapatılmışlar; burada esir tutulduklarını, acımasız dayak ve uykusuzluk işkencesine maruz kaldıklarını ve bazı mahkumların öldüğünü ifade etti.
Mansur, şunları anlattı: “Karın bölgemde elektrikli bir çubuk kullandılar ve kafamı kırbaçladılar. Tırnaklarımı söktüler ve vücudumu sigarayla yaktılar. Sırf bu işkenceden kurtulmak için ölmeyi diledim. Bugüne kadar anlatamayacağım pek çok şey yaptılar. Suçumuz neydi?”
Mansur en ağır işkencenin, işkence sırasında aldığı ağır yaraların ardından kaldırıldığı Şam’daki bir askeri hapishanede, hastane personeli tarafından yapıldığını söyledi. Hastanede kaldığı 10 gün boyunca gözlerinin bağlandığını ve ellerinin kelepçelendiğini söyledi.
“Hastanedeki son gün ellerimdeki ve ayaklarımdaki kelepçeleri çıkardılar ve bacaklarımı hareket ettirmemi istediler” diyen Mansur, şöyle konuştu: “Bacaklarımı ve ellerimi hareket ettirmeye çalıştım ama yapamadım. Vücudumun tek bir parçasını bile hareket ettiremiyordum. Ağlamaya başladım ve beni öldürmeleri için yalvardım çünkü felçli yaşamak istemiyordum. Benden her şeyimi aldılar, hayatımı ve geleceğimi çaldılar.”
Kısa bir süre sonra kendisini kaçıranlar babasını arayıp onu almalarını istemişler.
Mansur bugün tekerlekli sandalye kullanıyor ve Kuzey Carolina’da yaşıyor, havaalanında çalışıyor ve bilgisayar programcılığı okuyor. Suriye’de yaşanan olayları yakından takip ediyor.
“Ailem dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda” diyen Mansur, “Bazıları Almanya’da, bazıları Hollanda’da, bazıları Fransa’da ve Kuveyt’te. Onları 11 yıldır görmedim. Sadece onlarla bir araya gelmek ve onları görmek için Suriye’ye geri dönmeyi çok isterim. Rejim gittiği için mutluyum. Artık Suriye’ye geri dönebiliriz” diye konuştu.
Heyet Tahrir el-Şam liderliğindeki muhalifler, geçici bir başbakan ilan etti ancak Suriye’nin yönetimine ilişkin ayrıntılı planlarını henüz kamuoyuna açıklamadılar.
Bu arada ülke içinde, Etneş gibi hala hapisteki akrabalarını arayanlar da dahil olmak üzere halk yeni gerçekliğin tadını çıkarıyor: Esad’ın yönetiminde olmayan bir Suriye.
Etneş, şunları söyledi: “Şoktayım. Bu bir rüya. Rejim sona erdi. Hiçbir yerde Suriye askeri yok. İnsanlar ağlıyor, mutlular. Ve hepimiz akrabalarımızdan haber bekliyoruz. Çoğu Suriyelinin hapiste tanıdığı birileri var.”

43 yılda 12 kez boşandılar: Dul maaşıyla 326 bin euro kazandılar

43 yılda 12 kez boşandılar: Dul maaşıyla 326 bin euro kazandılar

Avusturya’da bir çift, emeklilik sistemini dolandırmak için 43 yıl boyunca 12 kez boşanıp evlendi. Toplamda 326 bin euro haksız kazanç elde eden çift hakkında soruşturma başlatıldı.

Avusturya’da bir çiftin, ülkenin emeklilik sistemini dolandırarak 43 yılda 326 bin euro kazandığı ve 12 kez evlenip boşanarak dul maaşı aldığı ortaya çıktı.
Toplamda 13 kez evlendiği iddia edilen kadın, 1981 yılında ilk eşinin ölümünden sonra devletten “dul maaşı” almaya başladı, ardından bir yıl içinde kendisinden birkaç yaş küçük olan ikinci eşiyle evlendi.
Altı yıl sonra ise eşinin kamyon şoförü olarak çalışması nedeniyle “onarılamaz bir şekilde bozulan” evliliklerini sonlandırdığı ve bu ayrılıkla birlikte, her yeni evliliğin yaklaşık üç yıl sürdüğü bir evlenme-boşanma döngüsünün başladığı öğrenildi.
Soruşturmayı yürüten yetkililere göre, çift tüm süreç boyunca aslında birlikte yaşamaya devam etti. Ancak resmi olarak ayrılıp barışarak Avusturya’nın emeklilik sigortası sistemini dolandırdılar.
Yasa gereği, kadın her boşandığında dul maaşı almaya devam ediyor ve evlendiği her yeni eş için 27 bin avro tazminat talep edebiliyordu. Yıllar boyunca bu yöntemle kazanç sağlayan çiftin toplamda 326 bin avro elde ettiği ortaya çıktı.
Çift, emeklilik fonu ödeme yapmayı reddedince dava açtı ancak Avusturya Yüksek Mahkemesi, mart ayında, çiftin yasal boşluklardan yararlanmasının haksız olduğuna karar verdi.Mahkemenin ardından polis, “ciddi dolandırıcılık” suçlamasıyla çifte soruşturma başlattı. İlginç bir şekilde, çiftin 12. boşanmaları yetkililer tarafından tanınmadığı için hâlâ resmî olarak evli sayıldıkları öğrenildi.

Halk sağlığı alarmda! Çok sayıda ölümcül virüs kayboldu, biyogüvenlik riski taşıyor

Halk sağlığı alarmda! Çok sayıda ölümcül virüs kayboldu, biyogüvenlik riski taşıyor

Avustralya’nın Queensland eyaletindeki bir halk sağlığı laboratuvarından çok sayıda ölümcül virüs örneğinin kaybolduğu açıklandı. Kayıp listesinde Hendra, Lyssavirus ve Hantavirus gibi ciddi biyogüvenlik riski taşıyan virüslerin bulunması nedeniyle ülkede panik yaşanmaya başladı. Queensland Halk Sağlığı Viroloji Laboratuvarı’ndan kaybolan toplamda 323 adet virüs örneğinin izine rastlanamıyor.

Queensland Halk Sağlığı Viroloji Laboratuvarı’ndan kaybolan toplamda 323 adet virüs örneğinin izine rastlanamıyor.
Queensland Sağlık Bakanı Tim Nicholls, bu durumu “ciddi bir biyogüvenlik protokolü ihlali” olarak nitelendirdi. Konuyla ilgili bağlatılan soruşturma, emekli Yüksek Mahkeme Yargıcısı Martin Daubney liderliğinde yürütülecek.
Daily Mail’in aktardığı bilgiye göre; Virus Tanımlama Laboratuvarı’nın eski başkanı Julian Druce da soruşturmayı desteklemek üzere görevlendirildi. Soruşturma kapsamında, laboratuvar prosedürleri ve personel eğitim sistemleri detaylı bir incelemeye tabi tutulacak.
Yetkililer, benzer bir olayın tekrarını önlemek için yeni önlemler aldıklarını açıkladı. Laboratuvar çalışanları için daha sıkı bir eğitim programı uygulanacak ve malzemelerin kaydı sistematik bir şekilde denetlenecek. Ayrıca, saklama ve imha prosedürleri öncelikli olarak yeniden düzenlenecek.
Queensland Baş Sağlık Yetkilisi Dr. John Gerrard, kayıp örneklerin halk sağlığı için düşük bir risk taşıdığını belirtti. Dr. Gerrard, “Bu virüsler düşük sıcaklıklı bir dondurucu dışında saklandığında kısa sürede etkisini kaybeder,” diyerek kamuoyuna güvence verdi. Ayrıca kayıp örneklerin büyük ihtimalle laboratuvar rutinleri kapsamında otoklavlama yöntemiyle imha edilmiş ancak bu işlemin kayıtlara geçmemiş olabileceğini vurguladı.
Dr. Gerrard, Queensland’de son beş yılda Hendra veya Lyssavirus enfeksiyonuna rastlanmadığını ve Hantavirus’un Avustralya’da insanlarda hiç görülmediğini söyledi. Bu bilgiler, olayın kamuoyunda yol açabileceği endişeyi azaltmak amacıyla paylaşıldı.

Suriye Milli Ordusu Süleyman Şah Türbesi yakınlarında

Suriye Milli Ordusu Süleyman Şah Türbesi yakınlarında

Şam’da yeni yönetim kurma çalışmaları sürerken Suriye Milli Ordusu’nun Süleyman Şah Türbesi yakınlarına ulaştığı bildirildi.

Beşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’de yeni döneme hazırlık yapılırken, Suriye Milli Ordusu (SMO) da ilerleyişini sürdürüyor.

Gelen son bilgilere göre SMO, Süleyman Şah Türbesi yakınlarına ulaştı.

Ayrıntılar geliyor…